kariyer, röportaj Asli Ozbek kariyer, röportaj Asli Ozbek

Modanın yazı hali ve Begüm Başoğlu

Moda ve sanatı yazıyla ve kitaplarla buluşturan, sade yaşamayı ve tutkularından vazgeçmemeyi hayat felsefesi yapmış biri Begüm Başoğlu. İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra Milano Istituto Europeo di Design'da Moda Tarihi eğitimi alan Begüm çevirileriyle moda sektörüne kazandırdığı akademik yayınların dışında şimdilerde bir moda tarihi kitabı yazıyor.

Begüm Başoğlu Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi'nde 

Modayı ve sanatı yazıyla ve kitaplarla buluşturan, sade yaşamayı ve tutkularından vazgeçmemeyi hayat felsefesi yapmış biri Begüm Başoğlu. İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra Milano Istituto Europeo di Design'da Moda Tarihi eğitimi alan Begüm çevirileriyle moda sektörüne kazandırdığı akademik yayınların dışında şimdilerde bir moda tarihi kitabı yazıyor.

Moda sektöründe çalışmak istediğini ilk ne zaman düşündün?

Modanın hayatımda bir yere sahip olacağını ilk lise yıllarımda hissetmiştim. Ancak hiçbir zaman tasarımcı olmak istemedim. Asıl amacım, modayı diğer tutkum olan yazıyla birleştirmek ve moda tarihi üzerine araştırma yapmaktı. Bu yüzden önce edebiyat okuyup, ardından da moda tarihi eğitimi aldım.

Okulda okuduğun alanla mesleğin ilgili mi? Değilse ortak noktaları neler?

Şu an bu alanda yaptığım işlerin temelini kitaplar, yazı ve moda tarihi oluşturuyor. Neye heyecan duyduğunu erken yaşlarda keşfetmiş şanslı insanlardan biri olduğumdan aldığım eğitimlerin hepsi bugün hala hayatımın orta yerinde duruyor.

Sence moda sektörü okuyarak mı çalışarak mı öğrenilir?

Yalnızca moda sektörü için değil tüm sektörler için eğitimin gerçekten fark yarattığına inanmakla birlikte, çalışarak tecrübe kazanmadan da pek bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Ayrıca çalışarak neleri sevmediğinizi de daha kolay keşfedebilir ve yanlış yolda ilerlemekten kurtulabilirsiniz.

İlk işini bulman nasıl oldu? 

Sportswear International dergisinin  Milano’daki ofisinde staj yapmak için derginin genel yayın yönetmeni Klaus Hang’la irtibata geçmiştim. Kendisine bir aile dostumuz vasıtasıyla ulaştığımdan, bu imkanın torpil gibi gözükmemesi için daha fazla çalıştırıldığımı söyleyebilirim! Burada moda çekimlerinden makalelere birçok alanda tecrübe edindim ve beni her zaman yazı tarafının heyecanlandırdığından bir kez daha emin oldum.

Mesleğini birkaç kelimeyle anlatmanı istesek?

Birden fazla rolüm olduğu için sanırım önce onlardan bahsetmeliyim. Moda başta olmak üzere tüm yaratıcı endüstrilerde geniş bir koleksiyona sahip olan Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi’nin küratörlüğünü yapıyorum. Aynı zamanda Vakko Esmod’da moda tarihi dersleri veriyor, akademik moda yayınları çeviriyor ve blank-mag dergisinin editörlüğünü yapıyorum. Bir de şimdilerde bir moda tarihi kitabı üzerinde çalışıyorum. Yaptığım her işin ortak noktasında okuma ve öğrenmeye olan tutkum yatıyor.

Çalışmaya başladığın ilk yıllardan beri unutamadığın bir tavsiye var mı?

Vitali Hakko, başarının birilerine ulaşamıyorsa bir başarı olamayacağından bahsetmişti. Mümkün olduğu kadar bunu hatırlamaya çalışıyorum.


Bu sektörü bir masal ile anlatmak istesen bu masal ne olurdu?

Masallarla aram çok iyi olmadığı için öyle bir benzetme yapamayacağım ancak bu sektörün sizi heyecanlandıran tarafını bulduğunuzda gerçek anlamda mutlu edebildiğine inanıyorum. Kendi adıma, başımı yastığa koyduğumda birilerinin bu alanda daha fazla şey öğrenmesini, ilham alarak iyi bir şeyler yaratmasını sağladığımı bilmek, güzel bir his.

Moda tarihini özetlemek için üç isim seçmeni istesem bunlar kimler olurdu?

Moda tarihini özetlemek için üç isim seçmem gerekse kadınları korseden kurtararak özgürleştiren Paul Poiret, modern ve sade bakış açısıyla hazır giyimde taşları yerinden oynatan Coco Chanel ve moda tarihine getirdiği birçok ilkle Yves Saint Laurent olurdu. 

Ekibine yeni bir takım arkadaşı aradığında en çok önem verdiğin özellikler neler?

Yaptığım işler daha bireysel olduğundan bir ekibim de yok. Ancak olsaydı merak ve iş disiplini en önemli iki kıstasım olurdu.

Kuratör, yazar ve çevirmen olarak moda yayıncılığında Türkiye'de nelerin eksik olduğunu düşünüyorsun?

Moda yayıncılığında özgün olamama sıkıntısı yaşadığımızı düşünüyorum. Bunun başlıca sebebi ise donanımlı moda yazarlarına sahip olmayışımız. Tabii burada bahsettiğim dergicilikten ziyade kitap dünyası. 

Senin için kütüphanedeki en anlamlı yayın nedir?

Brooklyn’deki bir sahaftan bulduğumuz Diana Vreeland yazışmaları çok değerli benim için. Bir de çok önemsediğim imzalı edisyonlar var. Peter Beard, Giambattista Valli, Stephen Jones ve Carine Roitfeld gibi birçok ismin kütüphaneyi ziyaret ettiklerinde kendi kitaplarını imzalamış olmaları kütüphane için güzel bir değer. 

Moda sektöründe geleceğin meslekleri sence neler olacak?

Gittikçe daha bilinçli bir tüketici grubu söz konusu olduğu için sürdürülebilirlik alanındaki çalışmaların daha da değer kazanacağını düşünüyorum. 

 


Begüm Başoğlu'nun çevirisini yaptığı ve Literatür yayınlarından çıkan moda tasarımı serisine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. 

Vitali Hakko Kreatif Endüstriler kütüphanesi ile ilgili bilgi almak için resme tıklayın. Moda araştırmaları için bu kütüphane eşsiz bir değer sunuyor. 

Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi 

Devamını Okuyun
kariyer postu Asli Ozbek kariyer postu Asli Ozbek

Louis Vuitton'da çalışmaya nasıl başladım

Toplamda altı sene süren Louis Vuitton serüvenim farklı şehirler, görevler, heyecan verici projeler ve mükemmel arkadaşlıklar ile taçlandı. Peki ben bu işe nasıl girdim?

2006 yılında Louis Vuitton Milano flagship mağazasında mağaza müdür yardımcılarından biri oldum. 2009'da 29 yaşımda Padova şehrine mağaza müdürü olarak atanıp Louis Vuitton Avrupa'nın en genç mağaza müdürlerinden biri oldum. 2011'de Milano'daki Güney Avrupa merkez ofisine transfer olup satın almada çalıştım. Şimdi koşturmacayla geçen neredeyse on senenin ardından, modakariyeri.com için geriye bakıp ben bu işe nasıl girmiştim diye sorup, analiz edebiliyorum.

Cevabımı merak ediyorsanız, aşağıda. 

Nerede çalışıyor olduğumdan çok öğrendiklerime önem verdim

26 yaşındaydım. Bir süredir Milano'da yedi katlı La Rinascente mağazasının giriş katının bir üstündeki asma katta yönetici olarak çalışıyordum. Sabah 9'dan çoğunlukla akşam 9'a kadar süren mesaim ve iki haftada bir altı gün çalıştığım tempomun içinde, ben bir gün acaba iş değiştirebilecek miyim yoksa hayatım burada mı geçecek diye düşünmüyor değildim. Bir yandan da işimi çok seviyor ve stajımın başından beri çok şey öğreniyordum. La Rinascente bana ticari düşünceyi, kategori yönetimini ve organizasyon yapmayı öğreten yerdir. Yarısı yenilenmek için kapanmış olan katımda yirmi kişi çalışıyordu. Ondan önceki bölümüm erkek reyonunda ise kırk kişi. O yıllardaki tecrübelerimin yararını hala görüyorum. Ne kadar şaşırtıcı, Polimoda'da moda yönetimi master'ı yaparken otuz kişilik sınıfımda sadece üç kişi Rinascente'de staj yapmayı kabul etmişti. Biri bendim. 

Her sabah dersime çalıştım

İş hayatı başlayınca okul hayatı biter diye düşünürüz çoğunlukla ama iş hayatı da her gün öğrenmek demektir. La Rinascente'de her sabah mağaza müdürümüz en alt kattan başlayarak yedi katı dolaşırdı. Ben staj dönemimde ikinci kattaydım. O gelene kadar depoda kaç tane gömlek olduğunu, kravatların hangi renklerinde stoğun bittiğini ve önceki günün en iyi satan markasının ne olduğunu öğrenmem ve sorduğunda hazır olmam gerekirdi. Bu rakamları ezberleye ezberleye alıştım. Her sabah bugün acaba ne soracak korkusuyla beklerken diğer taraftan hep hazır olmam gerektiğini öğrenmiştim. Bu ders Louis Vuitton'da çok işime yaramış ve mağazada en büyük kategori olan deri ürünlerinin başına geçmemde, mağaza müdürü olmamda ve ardından satın alma yapmamda etkili olmuştu. İş görüşmesinde mağaza performansını nasıl değerlendirirsin diye sorduklarında cevaplarım tabii ki hazırdı. 

İş ilişkilerime çok önem verdim. Boş zamanlarımda sosyalleştim ve işimi stajın ilk gününden itibaren sahiplendim. 

Kariyerim boyunca hiç CV göndermek zorunda kalmadım. İlk işimi okulum Polimoda sayesinde buldum. İkincisinde de beni buldular. Biri beni headhunter'a önermişti. Bu kişi kimdi hala bilmiyorum ama buradan ona sevgiler. Burada şu konuya değinmek istiyorum. Her sabah kahve keyfimi ve öğle yemeğimi mağazanın en üst katındaki cafede yapardım. Mağazadan çıkıp yapmam da mümkündü ama benim amacım diğer çalışanlarla aynı yerde olup sohbet edebilmekti. Her sabah mağaza müdürü, diğer kat müdürleri, insan kaynakları, satış ekibi, yeni birini tanır onlardan birşeyler öğrenirdim. Staj yaparken sadece stajyerlerle yemeğe çıkanlar. İyi düşünün.  

Bir sabah bir telefon geldi. "Sizinle görüşmek istiyoruz. Bir lüks marka için eğitilmek üzere yönetici adayı arıyoruz. İlgilenir misiniz?" Bunlar kim, beni nereden buldular gibi sorular kafamda dolanırken "Tabii ki. İlgilenirim" dedim. İlk görüşmeyi yaptığımda headhunter markanın ne olduğunu henüz söylememişti. Görüşmeden birkaç gün sonra beni tekrar aradı ve beni şirkete önermeye karar verdiklerini söyledi. İşte o anda "Peki hangi marka ile görüşeceğim?" dedim. "Ha marka mı? Marka Louis Vuitton" dedi telefondaki kişi. Inanamamıştım. Tekrar ettim. "Louis Vuitton mu?" 

Her görüşmede görüşeceğim kişilere göre özel hazırlık yaptım. 

Peki şimdi beni ne bekliyordu? Birinci görüşmenin ardından tam dört görüşme daha bekliyordu. Toplamda üç aya yayılan tam dört görüşme. Her görüşmede bir amaç olduğunun farkındaydım. O amacı tahmin edip ona göre hazırlanmaya ve hikayemi kurgulamaya çalıştım. Bu kişiler ile ilgili bilgi topladığımı söylememe gerek yok herhalde... 

1.  Louis Vuitton İtalya insan kaynakları müdürü ile: Acaba şirkete uygun bir profil miydim?  (Evet öyle olduğuma inanıyordum. Ben Louis Vuitton'da neyi seviyordum ve Louis Vuitton bende neyi sevebilirdi. Dersimi iyi çalıştım.)

2. Louis Vuitton'un Milano'daki iki büyük mağazasının müdürleriyle: Acaba mağaza müdürü olma potansiyelim var mıydı? (Potansiyelim olduğuna emindim. Sadece bunu kanıtlamam lazımdı. İşimi neden sevdiğimi anlatmak için iyi hazırlandım.)

3. Louis Vuitton Italya CEO'su ile: Bu görevi almaya ve Paris'e gidip son görüşmeyi yapmaya hazır mıydım?  (Evet. Paris'e gitmem lazımdı. Zaten hayalim bir gün orada çalışmaktı. Daha hazır olamazdım. Bu göreve alınırsam bir yabancı olarak neler katabilirdim İtalya'ya,not ettim. ) 

4. Louis Vuitton Avrupa insan kaynakları müdürü ile: İşe alınırsam sadece İtalya için değil global olarak marka için yararlı bir eleman olur muydum? (Bir Türk öğrenci olarak İtalya'ya gelişimi ve işe başlama hikayemi ve aslında dünya vatandaşı olduğumu anlatmadan dönmemeliydim.)

 Yolculuğun varacağı yer yolculuğun kendisidir. Louis Vuitton davetinden bir hatıra. 

İş arama sürecinin kendisini bir tecrübe olarak gördüm ve pozitif düşünmeye her durumda devam ettim

Ard arda gelen görüşmelerin üçünü bir şekilde geçip sıcak bir Ağustos gününde Paris'e vardığımda ilk iş olarak Louis Vuitton Champs Elysee mağazasına gitmiştim. Görüşmeyi flagship mağazasını gezmeden yapmam düşünülemezdi.  İşe giremesem de bugünün bir hatırası kalsın demiştim kendime, ve en uygun fiyatlı ürünü almıştım...uzun ince bir eşarp.

Merkez ofise vardığımda kendimi yuvarlak bir masada iki kişi ile otururken buldum. Ardarda sorular ve panik içinde ben. O kadar heyecanlıydım ki...İngilizcem berbat, heyecanlandım, elime yüzüme bulaştırdım gibi düşüncelerle çıkmıştım görüşmeden.  Birkaç gün sonra beklediğim telefon geldiğinde şöyle dediler "Son görüşmede biraz heyecanlıydın ama heyecanlanmış olman önem verdiğini gösterir. Seni aramızda istiyoruz. Evraklarını hazırlayalım mı?". Telefonun öbür ucunda nasıl kızardığım ve zıplamaya başladığım gözünüzde canlandı mı? La Rinascente'den ayrılmak üzücüydü ama dünyanın bir numaralı lüks markasının ekibine katılmak da çok heyecan vericiydi. Hem onca emeğin ardından, o kontratı imzalamak istiyordum.  

26 yaşında, La Rinascente'de aksesuar departmanında müdür olan, on aylık oturma izni kalmış bir Türk kızını, Louis Vuitton süresiz kontratla mağaza müdürü olarak yetiştirmek üzere işe aldı. Louis Vuitton Italya'da çalışmaya başlayan ilk Türk olmuştum ve çok gururluydum. Benim ardımdan iki Türk iş arkadaşım daha oldu. Toplamda altı sene süren Louis Vuitton serüvenim farklı şehirler, görevler, heyecan verici projeler ve mükemmel arkadaşlıklar ile taçlandı. Louis Vuitton ile profesyonel ilişkim Lanvin Paris beni 2012 yılında iş değiştirmeye ikna edene kadar tutkuyla devam etti. Hala da uzaktan tutkuyla ve dostluklarımla devam ediyor.  

2007 senesinden bir resimle yazımı sonlandırıyorum. Louis Vuitton yolculuk demektir. Sizin de bavullarınızı güzel tecrübelerle doldurmanızı ve kariyerinizi yarattığınız yolculuğunuzda unutulmaz anılar biriktirmenizi diliyorum. 

Devamını Okuyun
kariyer postu Asli Ozbek kariyer postu Asli Ozbek

Bir moda markasında ilk stajımı nasıl buldum?

Gucci'nin Milano'daki merkez ofisinde Global Sosyal Medya Sorumlusu olarak çalışan Yiğit Turhan moda dünyasında ilk stajını bulmasını ve sıradışı iş başvurusunu anlatıyor. 

 “İmkansız. Bir Türk mühendisi moda sektöründe staj yapsın diye onu aramazlar. Neden bir danışmanlık firmasına girmiyorsun? Analitik kabiliyetin çok yüksek.”

İşte 2009 yılında arkadaşlarım bana bunu söyleyip durmuştu. Milano’da ilk yılımdı ve bu şehre Bocconi Üniversitesinde iki yıllık pazarlama masterı yapmak için taşınmıştım. Amacım yaratıcı bir ortamda çalışmaktı, mümkünse lüks sektöründe, ve tabii okuldan sonra İtalya’da iş tecrübesi kazanmak. Birçok iş ilanına başvurmuştum ama moda sektöründen gelen cevaplar yalnızca red cevaplarıydı. Bu amacıma ulaşmanın tahminimden daha zor olduğunu bana hissettirdi. Ayrıca Türkiye Avrupa birliğinde olmadığı için çalışma izni problemim vardı.

Birkaç başarısız denemeden sonra, Milano’nun ünlü çok katlı mağazası Rinascente beni stajyer olarak kabul etti. Stajım Ocak ayında başlayacaktı ve bu arada yarı zamanlı satış danışmanı olarak çalışabilecektim. İlk ders: Hiçbir şeye kesin gözüyle bakmayın. Kim düşünebilirdi hazır giyim katı yerine noel döneminde oyuncak departmanında çalışacağımı?

Ailem okula gitmek yerine bir mağazada satış elemanı olarak çalıştığımı öğrendiğinde, ya derslere gitmemi ya da Türkiye’ye dönüp mühendislik yapmamı söyledi. O zamanlar ekonomik özgürlüğüm olmadığı için onların kurallarına uymam gerekliydi fakat yine de bu iki pozisyondan birini kabul etmeye niyetim yoktu. Tam zamanlı çalışan yabancı öğrencilerin bütün derslere devam zorunluluğu olmadığını öğrenmiştim. Gün içinde sekiz saat çalıştıktan sonra akşam derslere yetişmek hiç kolay değildi fakat bunu göğüslemeye hazırdım.

Fakat bir staj bulmam gerekliydi. Peki nasıl?

1. İlgi alanınıza giren küçük şirketlerin isimlerini listeleyin:

Büyük isimler telefonlarıma cevap vermiyorlardı ben de beğendiğim küçük firmaların listesini yapmaya başladım. Küçük bir şirkette çalışmanın birkaç pozisyonda birden çalışmamı sağlayacağını ve karşıma daha fazla fırsat çıkaracağını düşünmüştüm. Daha az hiyerarşi ve daha özgür bir yapı olacaktı ve bu şekilde pazarlama denemelerim için daha fazla fırsatım olabilirdi. Bütçeler büyük şirketlere göre daha küçük olacaktı fakat bu da pazarlık yapma becerimi geliştirebilirdi. Sonunda içinde beş şirket ismi yer alan bir liste yaptım.

2. Bir markayı seçin ve araştırma yapın:

Ben listemdeki beş markadan Frankie Morello’yu seçtim. Eğlenceli bir hazır giyim ve aksesuar koleksiyonu olan bir markaydı. Bu marka Harvey Nichols İstanbul’da satıldığı için daha önceden tanıyordum. Öncelikle marka hikayesi, ekip, ürünler ve strateji hakkında araştırma yaptım. Müşteri olarak Milano Corso Matteotti’deki mağazalarını ziyaret ettim ve mağaza müdürüne sorular sordum. “Daha çok turistler mi alışveriş yapıyor İtalyanlar mı?”, “Mağaza içinde özel davetler yapıyor musunuz?” “Ne sıklıkla vitrin değiştiriyorsunuz?”.

Ardından websitelerindeki herşeyi çalıştım. Üç günlük maratondan sonra artık marka hakkında çok şey öğrenmiştim. Şimdi tüm bunlarla ne yapacaktım?

3. Şirket içinde en iyi hangi bölüme uyarsınız belirleyin: 

Ben moda tasarımı okumadım. Offline halka ilişkiler ilgimi çekmedi. Merchandising ne demek pek bilmiyordum ve kendimi satışta göremiyordum. Events departmanı ilginç olur diye düşündüm fakat analitik çalışmayı özleyebilirdim. Güçlü noktalarım nelerdi? Elektirik ve Elektronik mühendisliğinden mezundum, HTML kodlama öğrenmiştim. Öncesinde Koç lisesinde okudum ve İngilizce yaratıcı yazı dersleri aldım. Ayrıca Spice Girls’den Ginger spice’a adadığım bir kişisel web sitem vardı (Bunu yazmamalı mıydım? önyargılı olmayın o yıllar 90’lardı). Edindiğim bilgilere göre Dolce&Gabbana bloggerları defilelere çağırmaya başlamıştı ve sosyal medyayı marka iletişiminde etkin birşekilde kullanıyordu.  Frankie Morello henüz sosyal medyada yoktu. İşte bu nedenle karar verdim. Olmayan bir pozisyona başvuracaktım.  

4. Kendinizi rakiplerinize göre farklılaştırın: 

Önceki denemelerim şunu göstermişti: kariyer siteleri üzerinden ya da A4 cv göndererek başvuru yapmak sonuç getirmiyordu. Rakiplerim, yani Bocconi’deki diğer yabancı öğrenciler, staj bulmak için ilk yıl boyunca CV gönderiyorlardı. Evet bazen çaresizlik yaratıcılığınızı tetikleyebilir. Kaybedecek birşeyim yoktu ve amacıma ulaşmakta kararlıydım.

Bir akşam bilgisayarımın önüne oturdum ve Frankie Morello’nun websitesinde yer alan ve iki tasarımcının nasıl tanıştığını ve köpeklerine neden Frankie Morello ismini taktıklarını gösteren karikatürü tekrar okudum. Hikaye ikisinin bir dişi köpek bulup “Bu kimin köpeği?” demeleriyle sonlanıyordu. Muhtemelen ikinci bölüm yakında yayınlanacaktı ama sabrım yoktu. Kendi versiyonumu yazmaya karar verdim: dişi köpek staj arayan “mükemmel stajyer”e aitti. 30 günlük bedava photoshop deneme programı yükledim ve mükemmel stajyerin kim olduğunu anlatan bir sunum hazırladım. Aynı gece saat sabah dört civarlarında hazırladığım slideları facebook’da yarattığım grupta paylaşmaya karar verdim: “Stajyer: Yiğit Turhan Frankie Morello’da stajyer olmayı hak ediyor”. Yaklaşık yüz arkadaşımı sayfayı beğenmeye davet ettim ve uyumaya gittim.

5. Fırsat kapıyı çalınca ne söyleyecekseniz, önceden hazırlayın:

Akademik ve profesyonel geçmişimi farklı bir şekilde anlatan bu komik sayfaları hazırlamakla meşgulken beni ararlarsa ne diyeceğim sorusuna da cevap arıyordum. Frankie Morello için birçok fikrim vardı, mağaza vitrinlerinden, ürün paketlerine ve online pazarlamaya kadar. Ertesi gün sadece sabah dersim vardı. Öğlen yemeğini atlayıp kütüphanede fikirlerimi yazmaya başladım. Her biri ile ilgili KPI’ları ve stratejilerin nasıl birbiriyle bağlandığını yazdım. Beni ararlarsa hazırdım.  

6. Unutmayın her strateji her şirkete uymaz:

Bu hikayeyi öğrencilerle paylaştığımda hep aynı soruyla karşılaşıyorum “Bunu her marka için yapabilir miyim?”. Bu sorunun tam bir cevabı olmamakla beraber büyük ve daha hiyerarşik bir şirkette böyle bir yönteme başvurmazdım.  Frankie Morello DNA’sında ironi ve alay olan eğlenceli bir markaydı. Hazırladığım proje onların vizyonuna uygundu fakat rakipleri ile örtüşmeyebilirdi. Çalışmak istediğiniz markanın ilgisini çekebilmenin tek yolu onlara bu pozisyon için çok uygun olduğunuzu ve markalarıyla ilgili tutkulu olduğunuzu göstermektir. Bir başka iş görüşmesinden önce görüşeceğim markanın hikayesini anlatan 300 sayfalık bir kitap okuduğumu hatırlıyorum. Uykusuz kalmıştım ama görüşmeye sadece iki gün vardı. İşe yaradı mı? Evet kesinlikle. Araştırma yapmanız önem verdiğinizi gösterir.

7. Geçmişinizi hiçbir zaman küçük görmeyin:

Arkadaşlarım mühendislik geçmişimin moda sektöründe iş ararken bir dezavantaj olacağını söylemişti ama sonunda böyle olmadı. Frankie Morello’da fazlasıyla HTML kodlaması yaptım ve bu mühendislik geçmişimle yaratıcılığımı birleştirmemi sağlamanın dışında kendime bir fırsat yaratmamı sağladı.  

 8. Tutkunuzun peşinden gidin:

Sıradan görünebilir ama alabileceğiniz en iyi tavsiye budur. Tutkulu olduğunuz bir şeyi yaparken kendinizi ona adamanızın dışında iş arkadaşlarınıza da ilham olursunuz. Frankie Morello üç gün sonra beni aradı ve konuşmamız şu şekilde gelişti:  

"Alo, Yigit Turhan?Bu sabah Facebook’da projenizi gördük ve çok heyecanlandık. Teşekkürler. Biraz deli olduğunuzu düşünmüş olabiliriz ama sorun değil. Haftaya Çarşamba merkezimizde görüşmek istiyoruz.”

9. Görüşmeye giderken yanınızda Nutellotta götürmeyin:

Kaybedeceğim birşey olmadığından ve zaten deli olduğum düşünüldüğünden, Napoli’de öğrendiğim içinde Nutella ve krema olan birkaç katlı Nutellotta kekini pişirmeye karar verdim. Tasarımcılardan biri Napoli’dendi ve Milano’da yaşayan bir Türk öğrencinin yaptığı bu keki memnuniyetle karşılayacağını düşünmüştüm. Koridora geldiklerinde aramızda geçen konuşmayı hiç unutmayacağım:

“Selam, proje için teşekkürler. Çok ilgi..hey o ne?”

"Bu sabah pişirdiğim Nutellotta. Markanız için birçok fikirle geldim ve iş görüşmesi sırasında keki yiyip tartışabileceğimizi düşündüm” Bu sırada onlara çizimlerle dolu kalın defterimi gösteriyordum.

"Dinle. Bu bir iş görüşmesi değil. Markamıza karşı çok tutkulusun ve seni burda istiyoruz. Fakat, sen mühendissin sana ne yaptırabiliriz burda henüz anlayamadık.”

Bu sorunun geleceğini biliyordum ve cevabım çoktan hazırdı. Ertesi gün ufak odamda sosyal medya kanallarından ve dijital halka ilişkilerden sorumlu olarak çalışmaya başladım.  

Peki ya siz bir işe girmek için hiç sıradışı birşey yaptınız mı? 

Yiğit aynı zamanda bir yazar. Okuyanus'dan çıkan ilk kitabı Kadük'ü tanımak ve satın almak için tıklayın. 

http://www.okuyanus.com.tr/kitap/kaduk/

 

Devamını Okuyun